23 Ocak 2016 Cumartesi

ONLAR NASIL BAŞARDI?

ONLAR NASIL BAŞARDI?
Ülkelerin isimleri anıldığında İLK AKLA gelen şey aslında o ülkenin imajını ve temel özelliğini gösterir. Örneğin, Amerika dendiğinde akla "uzay, yeni ürün ve büyük ekonomi", Almanya denilince "endüstri ve makine", Japonya denilince "teknoloji ve gelenek", Güney Kore denilince "gelişen yeni teknoloji", Rusya denilince "ordu ve temel bilimler", Çin denilince "hacimli üretim" akla gelir. Bunlardan birine ihtiyaç duyan, direkt olarak bu ülkeye gözlerini çevirir. 

Bununla beraber, yeni bir ürünün dünyada kabül gördüğünün temel göstergesi ise "Amerika pazarında satılıyor olması" önemli bir göstergedir. Prestij bir pazar olarak görülür, asıl yarış bu pazarda ölçümlenir. Bakıldığı zaman teknoloji pazarında yeni ürüne çevrilebilmesi için öncelikle bilginin ortaya çıkartılması gerekir. Bilgi varsa, ürüne çevrim daha kolaydır, alışkanlığı olan ülkelerin bu çevrimi yapması bir o kadar diğerlerine göre daha kolaydır. Bu aşamada bilgiyi kim üretiyor ve bu bilgiyi kim ürüne çeviriyor süreçini bilmek gerekiyor. Bazende bilgiyi üreten ürüne çevirme becerisi olmadığı için, diğerleri için aslında bilgi üreticisi olarak görev yaparken, bu bilginin katma değerine ürüne çevirenler sahip olmaktadır. 

Bu noktada, sihirli kelime AR-GE dir. Kısaltıldığı zaman kelimenin ne anlatmak istediği çok anlaşılmamaktadır. Yani, açılımı Araştırma ve Geliştirme'dir. Ülke olarak bu kelimenin hangisine hükmettiğiniz önemlidir. Hangisine sahipsiniz? 

İşin Araştırma kısmı bilginin üretildiği kısmıdır. Araştırma yapılmadığı zaman Bilgi üretilemediği için öncelikle bu aşamaya ağırlık verilmesi gerekir. Genellikle zengin ve gelişmiş ülkelerde bu kısım en önemli kısımdır. Başarılarının kilit kısmını oluşturur. Bilim ve yetişmiş insan en önemli kilit noktadır. Amerika, Almanya, Japonya, Finlandiya, Japonya gibi ülkelerde üniversiteler ve teknoparklar bu görevi yerine getirmektedir. Bu noktada, Araştırma kısmı için sağlam bir fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi temel bilimler kullanılır ve bu kısma ağırlık verilir. Bu aşama aslında önemli bir miktardaki paranın yatırılmasını gerektiren bir aşamadır. Bir koyup on alabilmek için bu biri birilerin koyması gerekir. 

İkinci kısım olan Geliştirme ise, ortaya çıkan bilginin ürüne çevrilmesi kısmıdır. Bu kısım parayı getirir ve ekonomiye direk 10'luk katkıyı sağlar. İşin bu kısmı mühendislik uygulamalarının daha yoğun olduğu kısımdır. Ürünün ortaya çıkarılmasımiçin bilgiyi ürüne çevirecek yeteğin o ülkede olması gerekir. Genellikle Amrika, Japonya, Almanya, Güney Kore gibi ülkeler bu aşama başarılıdır. Yeni ürünler ise bu ülkelerin markalarını taşırlar. 

Peki Rusya ve Çin?
Her iki ülke aslında temel bilimler konusunda çok iyidir. Bilgi üretebilmekle beraber, bu bilgiyi ürüne çevirme konusunda yeterli beceriye sahip değildir. Rusya daha çok bilgiyi üretir bu bilginin bir kısmını silah ve uzay teknolojisinde kullanır. Ancak, günlük hayata dair ürünlerde bu beceriye sahip gözükmemektedir. Çin ise Ar-Ge'nin sonrasını teşkil eden üretim ayağında hacimsel üretimi iyi yapabilmektedir. Daha çok diğer ülkelerin lisanslarını kullanarak üretim ayağında dünyanın ihtiyaç duyduğu ekonomik ürünleri ortaya çıkarır. Bu aşamada katma değer çok düşüktür. 

Peki Türkiye?
Türkiye hazır kaynağı yanı petrolü olmayan ekonomisi üretime ve ihracata dayalı bir ülke durumundadır. Bu global ekonomik yarışta her aşamada çaba göstermek zorundadır. Araştırma kısmında ve Geliştirme kısmında beraber büyümeyi sağlamak durumundadır. Çünkü, satabilmek için üretmek, üretmek için yeni ürün bulmak durumundadır. Asıl sancıda burada ortaya çıkmaktadır. Çünkü, ülkenin bu işlerin tamamında başarılı olabilmesi için öncelikle sermayeye yani paraya ihtiyacı bulunmaktadır. Bu aşamada da sermaye konusunda kısıtlı kaynakları devreye sokmakta normal olarak dış kredi ihtiyacı duyulmaktadır. Özellikle, son yıllarda temel bilimlere olan ilginin azalmaya başlaması ile Araştırma yeteneğini kaybetmek riskini de taşımaktadır. 

Peki Türkiye denince akla ilk ne gelir?
Dünya sanayi ve ticaretinde yabancı bir ülkede Türkiye denilince akla gelen ilk şey "pratik zeka, hız ve agresif satış" dır. Özellikle Avrupa ülkelerinde de "Kapalıçarşı" satış tekniği Türkiye'ye özgü bir ticaret anlayışı olarak bilinir ve bazı yerlerde ders olarak ta anlatılır. Yani, Türkiye'nin hali hazırdaki yeteneği üretim (hızlı ve pratik üretim" ve satış noktasındadır. Araştırma olarak üniversitelere yüklenmiş bir misyon olmakla beraber üretilen bilginin karşılığını bulmakta zorlanılmaktadır. Yani, araştırma ayağı salt bilim olarak kalmaktadır. Bu sebeple de Geliştirme kısmı Araştırmadan çıkan bilgiler doğrultusunda değil daha çok alaylı ve mucitliğe dayalıdır. Ancak, satış Türkiye için en başarılı olunabilecek basamaklardan birisidir. Satma becerisi olan bir ülkenin eline ürün, ürünü üretmek için geliştirme, geliştirebilmek içinde bilgi gerekliliği sağlandığında, bunlarıda yapabilmek için de sermaye sağlandığında; aslında konu da tek cümlede özetlenebilmektedir. 


.............
Prof. Dr. Mustafa BAYRAM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder